RSS

Halloween

Yıllardır biz niye kutlamıyoruz, abuk sabuk kıyfatlerle sokakta dolaşıp şeker toplamak eğlenceli olsa gerek diye düşündüğüm bir atraksiyondu ama sanırsam ruhu bir tek Amerika'da yakalanıyor (Onu da Güçlü ye sormak lazım tabi polonyalılara bakmaktan başka bir şeye bakabildiyse). Makine elimde ilginç bir şey bulur da çekerim diye düşündüysem de sokaklarda ne gezinen çocuklar ne de süslemeler vardı; akşamsa nerdeyse her barın, grubun, vs.. nin düzenlediği partiler vardı. Ama benim de dahil olduğum büyük bir çoğunluk giyinmemişti.


Benim komşu ve birkaç arkadasıyla birlikte Pangea'nınkine gittim. Gecenin en ilginç kısmı hayatımda dinlemediğim kadar Mustafa Sandal, Tarkan ve Sertab Erener mix i dinlemiş olmam herhalde. Arada ankara havası ve sirtaki bile çaldı, halay çekme çabalarımızsa yeteneksiz arkadaşlar tarafından baltalandı. Bir de bu gavurlar Goran Bregoviç bilmiyolar yaa, emir Kustirica dan yola çıkıp anlatıyım dedim onu da beceremedim.. Neyse efendim bu ilginç müzik potporisinin mimarı dj arkadaşın Bosnalı olmasıymış -dayanamadım sordum naapıyım-

For whom the bell tolls?

Salı akşamı couchsurfing den elemanlarla birlikte günlük konseri dinlemek üzere Carillon Tower daydık. Biraz bilgi vermek gerekirse:

Carillion genelde kilise kulesinde olan, bir sürü değişik ebatta çandan, bunlara bağlı tellerden ve tellerin bağlandigi piyanoyu andıran bir aletten oluşan bir müzik aleti... Bizim gittiğimiz kule ise üniversitenin ana kütüphanesinin ortasında yer almakta. Asıl kütüphane 1. dünya savaşı sırasında almanlar tarafından bombalanıp yıkılınca bu bina daha sonra Amerikalılar tarafından baştan yapılıp hediye edilmiş. O yüzden kulenin üstündeki saatlerde rakamlar yerine 48 tane amerikan eyaletini simgeleyen yıldızlar var. (gereksiz bilgi ama her gezdiren bunu anlatıyor) Sonra ablanın teki insanlardan para toplayıp restore ettirmiş falan filan...

Neyse her akşam 7-8 arası bu kulede klasik ve pop parçalarından oluşan bir konser veriliyor. (sanatçının canı o gün ne çalmak isterse, belli bir liste yok zira) Konser demişken gidip oturup seyretmek zorunda değilsiniz tabi ama çanların sesi şehir içinden duyulabiliyor.

Sizi şimdi videolarla başbaşa bırakıyorum.

Strangers in the Night



Hijo de la Luna

Canım last.fm

Son bir senedir, hatta belki daha uzun bir süredir dinlediğim ve kendisine ilettiğim bütün şarkıların sonunda bir işe yarıyacağını biliyordum! Gerçi daha öncede bilmediğim sanatçılarla tanışmamı ve güzel radyo istasyonları dinlememi sağlamışlığı var şimdi hakkını yemeyelim ve konumuza dönelim...

Bugün last.fm e bir şeyler bakmaya girmişken login ekranıyla karşılaştım (her yere genelde beni hatırla kardeşim dediğimden genelde çok sık başıma gelen bir şey değildir). Neyse, kendisini benim nerde olduğumun bilincinde ve müzik zevkime uygun yaklaşan konserlerden haberdar ederken buldum. Bu listede özellikle official webpage lerine baktığım ve en ufak bir konser programı bulamadıklarımın da olması ayrı bir mutluluk verici tabi :)) Bu gazla komşu ülkeleri de söyle bir turlayıp neler var neler yok yokladım ve ajandama yazdım tabi. Şimdi organize olup unutmadan kaç tanesine gidebileceğimi merak etmekteyim.

Ev sahibinden inciler

Cimrilikle tasarruf arasındaki ince çizgiden belçikalıların haberi olmadığına her geçen gün daha da inanıyorum sanırsam. Geçen gün mutfakta otururken çekik arkadaşla konuşuyoruz, ev sahibiyle geçen bir kaç diyalog aktardı.

Efendim ilki bu arkadaş banyodayken bizim abla da ortalıklarda geziniyormuş, suyun çok aktığına kanaat getirip bizimki banyodan çıkana kadar beklemiş. Sonra da "o düğme tasarruf için var o kadar sık basmamalısın" demiş. Bizimki de doğal olarak "Akan su olmadan temizlenemiyorum kusura bakmayın" demiş.

Ikincisi de gene duşla ilgili. litvanyalı eleman günde 1-2 kere mutlaka duş alıyor. (Benim her seferinde ayaklarım geri geri giderken ne zevk alıyor da giriyor bilmiyorum ama) Neyse bizim abla bir gün buna da "iki günde bir yıkansan olmaz mı, her gün yıkanılır mı" demiş. Cevabı bilmiyorum ama dumur haldeyken ne denilinebilir ki zaten.

Dün sabah da baktım mutfağımıza yeni bir yazı asılmış, "lütfen çıkarken kaloriferi kapatınız"... Devamlı düşük ısıda kalorifer çalıştırmanın, ara sıra çok açmaktan daha az enerji tükettiğinin farkında kesinlikle değiller ne diyim.

Yakında microdalgada en az yarım saat bir şeyler pişirdiğimi farkedip söyle bir yazı koyarlarsa hiç şaşırmıyam. "Lütfen microdalgayı ısıtmak dışında ve 5dk dan fazla kullanmayın" :)))

Night of the Proms

Dün akşam konser için Antwerp teydik.. Çıkanların nerdeyse hiç birini tanımasam da "program güzel, takıl sen çekirge" şeklinde götürüldüm. Tıka basa dolu bir spor salonu, bir klasik muzik orkestrası ve konuk sanatçılarımız vardı.

Türkiye'deki onu getirmeyin bunu da içeri almayız tavırlarından kaynaklı olarak fotograf makinesini götürmediydim, o yüzden hafızalardan öteye geçemeyecek maalesef. Şarkılar genelde arkda sinevizyon şeklinde geçtiğinden epey ilginç şeyler yakalanabilirdi açıkcası.

Neyse konser kritiği verelim. Bana göre gecenin iki tane yıldızı vardı: birincisi Macy Gray (vokalisti tombul ablayı da unutmadan), ikincisi Roby Lakatos (kendisi keman virtiözü, dakikada 600 nota çalabildiği rivayet ediliyor). Tabi erkek arkadaşlara göre favori biraz daha farklıydı: "Kid Creole And The Coconuts". Bu Kid olan arkadas bana göre gaffurun takim elbiseli versiyonu, Coconuts kısmı da sonradan olma şarışın, giyinmeyi unutmuş, vokal dans arası bir şeyler. Sahne performansı şahane, müzikde iş yok anlayacağınız.

Garip gelen anları sayarsak da, benim dutch ve genel kültürüm yetmediğinden olsa gerek (allahtan birlikte gittiğimiz arkadaşlarşa aynı seviyedeyim de üzülmüyorum :P) Bir tane okul marşı gibi bir şey çalmaya başlayınca bütün salon aynı anda eğilip kalkmaya başladı, biz de ritmi bozarak şebermeye tabi. Bir de konserin sonunda seyirciye söylettikleri bir şarkı vardı, ilahi midir, değilse sheakspear ingilizcesi nedir, nasıl herkes bir ağızdan söyler anlamadım ama sözleri söyledir:

Land of Hope and Glory,
Mother of the free,
How shall we extol thee
Who are born of thee?
Wider still and wider
Shall thy bounds be set.
God, who made thee mighty,
Make thee mightier yet !

ps: google a göre promlarin son gecesinde söylenmesi gelenekmiş, bilmemek değil öğrenmemek ayıp :)

Hazır çenem düşmüşken

Farkettiyseniz geçenlerde canım sıkılıp bloga widget ekleyim dedim. Doğru düzgün bir şey bulamamış olsam da kendini barkod zanneden bir saatim (zeka testi olarak kullanmayı planlıyodum ama söyleyim) ve de bir ziyaretçi haritam var. Bu sayede her gün kimler beni takip ediyor takip edebilmeyi ümit ediyorum. (Ankara'daki arkadaşlar epey şanslı tabi, zira arada kaynama şanşları daha fazla)

PS: Magdeburg ve Gebzedeki'ler parmak kaldırsın bakıyım. Tanıdık değiller sanırsam.. Gerçi Ankara'da da gitti kurtuluş parkının orayı gösteriyor ama hadi hayırlısı :)

Hungaria

O kadar tırmanmak demişken üç beş kelime dem vurmadan geçemeyelim bari. Buraya gelmeden önce LUAK ın fotoğraf albümünde dolaşırken yarışma fotoları görmüştüm. Hungaria okuyunca da bir yarışma için kalkıp macaristana mı gidilir, güzel yermiş ama kısmet değilmil diye düşünmüştüm bir de üstüne. Meğersem burdaki salonun adıymış kendisi :o

Neyse dün gittik, ve böylece yıllar sonra (1-2 deneme ve ahunun sürüklemelerini saymazsak) elimi duvara sürmüş oldum. Gayet güzel, yüksek, her seviyeden rota + bouldering barındıran fotoğraflarda gözüktüğünden küçük bir yer. Hemi de her rotanın tutamakları başka renk :)))

Naaptın diye sorarsanız: Ham ve de hantal vücudum 3 ve 4 e mükemmel uyum sağlarken, 5a denememle kollarımın iflas etmesi bir oldu. Hala eski esnekliğine kavuşamamış bacağımsa en ufak bir sorun çıkarmadı. Ayrıca 24€ ya aldığım frictionlarım hem süper rahat hem de altı plastik gibi gözükmesine rağmek çok kaymıyor.

Internet Hırsızlığı

Geldiğimde mis gibi olan internet bağlantımın zaman içinde yavaşladığı ve hatta zaman zaman windowsta çalışmadığını serzenişlerimden bileniniz vardır elbet. Ama dün öğleden sonra itibariyle logon ekranını bile göremeyince ve LAN ın üstünde ünlem işareti belirince tamamen çileden çıktım. 3-5 repair ve Linux taki denemelerimde işe yaramayınca çareyi dışarı çıkmakta buldum. (Sırf bu yüzden tırmanmaya da 15dk geç kaldım)

Akşam geldiğimde de durum değişmemişti tabi ki. Ama sonra farkettim ki karşı komşum olan Adi'nin ki misler gibi. Bu durumdan kıllanan bendenizin ilk işi sabah router la switchin başına gitmek oldu. (Allahtan bizim ulaşabileceğimiz bir yere koymuşlar) Ondan sonrasında itina ile komşunun hangisine bağlı olduğu bakılır, onun bağlı oldugu yerden bir oda çıkarılarak yerine kendi ethernet kablom takılı verilir :)))

Burdan çıkarılacak sonuç, temel bilgisayar bilgisi gayet önemli. Şimdi temennim kalanların interneti hiç çalışmıyor zannetmeleri ya da bunu yapabilecek kapasitede olmamaları yönünde, yoksa herkes birininkini çıkarıp yerine kendisininkini takacak...

Dipnot: Italyanların msn i bile bilmemesi ve Litvanyalı arkadaşın ethernete telefon kablosunu takmasından yola çıkarak bir süre kendimi güvende hissedebilirim diye umuyorum.

24 Uren Loop

Meali 24 saatlik koşu.

Bu manyaklar dün akşam 8 itibariyle 24 saat sürecek bir bayrak yarışına girdiler. benim bunu öğrenmem de dün tırmanmaya birlikte gittiğim arkadaşın koşacağını söylemesiyle oldu.. "Devamlı aynı adam koşmuyor di mi?" diye saf bir soruya ise, "Yok,her zamanki gibi 30 tur kosup bırakcam" gibi dumur bir cevap aldım. Stadyum etrafında 1 tur 400m iken bunların biraz daha geniş bir alanda koştuğunu düşünürsek en az 15km.. Allah akıl fikir versin diycektim diyemedim.Kazananlara ödül veriliyormuş ama ödülün ne olduğu hala süpriz.

Doğal olarak dün akşam bu delilere bakmaya gittim. Sanırsam bütün şehir ordaydı, hiç bu kadar insanı bir arada görmedimdi geldim geleli. Bisikleti parketcek yer bile bulmak uzun sürdü. (E, tabi insan karanlıkta kolay hatırlayacağı bir yer arıyor) Bizim ODTU şenliklerinden büyük bir panayır alanı, DJler, film gösterimi, yiyecek, içeçek ve kulüplerin standları vardı. Gece 1 gibi donmadan dönmeye karar verdiğimdeyse gençlerin çoşkularında en ufak bir azalma yoktu. Tabi bizimkiler gibi sarhoş olup dağıtan da yoktu o da ayrı.

Merak edip de bakmak isteyen ve dutchına güvenen varsa

http://24u.ulyssis.org/

canlı yayında hangi bölüm nerde onu gösteren bir pist haritası bile var. Ama maalesef programda olanları saati geçince siliyorlar. Akşam da kapanış seramonisi varmış ama hiç bir fikrim yok

Artık ben de motorizeyim :)

Son 3 haftadır bisiklet kiralamaya çalışıyorum ama bisikletimiz kalmadı "Bugün git yarın gel" politikası yüzünden bir türlü başaramamıştım, taaa ki düne kadar. Her zaman ki gibi kiralamanın başladığı vakitten biraz geç gittim. Bu sefer duvardaki şu tarihte gelin yazısı yerine uzun bir kuyruk karşıladı beni. Takriben 2 saat bekledikten sonra sonra 5-6 insanla birlikte bir odaya alıyolar, orda duran bisikletlerden birini begeniyorsunuz. Bu arada hepsi eski püskü şeyler, hep vitesli bir bisikletim olsun istemiştim ama bir tane bile yoktu (gene yokuşu ıkına ıkına çıkıp, çıkamadığı yerde taşıyacaz meleti). Gene de her yere 5dk içinde gidebilmek süper bi şey!!

Gelelim trafik kurallarına. En önemli ve unutmamam gereken şey akşam farları yakmak :) Tabi ben genelde gündüz söndürmeyi unutuyorum, bakalım lastiği kaç vakte yiyecez. Bir de girmemin yasak olduğu tek yön sokaklar var ama hangileri bilmediğimden yakalanırsam artık sevimlilik yapacam.. Onun dışında bana komik gelen şeyler de yok değil. Mesela dönmek istiyorsanız uygun taraftaki elinizi kaldırıp sinyal veriyosunuz, ama hala bana bi yandan dörtyol ağzındaki arabalara bakarken bi yandan da elini kaldırmak zor geliyor, zira bisiklet biraz bi tarafa kaçabiliyor :o Ama allahtan buranın şöförleri inanılmaz derece sabırlı, bekliyolar, yol veriyolar ve en önemlisi bizim türkler gibi sıkıştırıp öldürmeye çalışmıyolar.

Biraz da mühendislik. Undergrad yıllarından hatırladığım en iyi kasisle ilgili bir araştırma vardı. Bilimadamlarımıza göre en uygunu 30cm yüksekliğinde 1-1.5m uzunluğunda olmasıymış. (Sayıdan tam emin değilim ama buna yakın bi şeylerdi) Ilk duyduğumda bi tarafımla güldüydüm açıkcası, ama yürürken farketmediğim ayrıntılardan biri de bunların hakkaten burda kullanılıyor olduğu.

PS: Benim külüstürün fotosunu da eklerim yakında buraya..

word of yesterday

"the human being needs the experience of being part of a we with some others, the experience of being a respected he or she within some community, and the experience of being a special i with someone else..."

Amsterdam

10 gün sonra ne hatırlayıp da yazmak zor olsa gerek.. Gene de yazıya özellikle geçmiş tarih veriyorum ki tarihleri kaçırmayalım. 3-3.5 günlük minicik gezimize başlıyorum:

Öğlen vakitlerinde yola çıkmayı planlıyorduk aslında ama sevgili hocam benle buluşcağını unutunca takriben 1.5 saat beklemek zorunda kaldım, sekreteri bulup arattırmayı beceremesem daha da bekklerdim. (Bu esnada zavallı leyla da odama tıkılmış beni beklemekte tabi) Bu arada hakkaten cuma günleri bütün şehir bir yerlere gittiyor, billiyodum ama kalabalığı görmeden olayın boyutlarını kestiremiyor insan.

Neyse biletimizi alıp teyzenin aktarma yapmamızı söylediği yerin (bkz:Mechelen) trenine atladık. Tabi bir sonraki trenin saatini bilmeyince hadi gidip soralım dedik, ordaki görevli amca sağolsun akşam 9 dan önce tren olmadığını iddia etti -ki eminim saat başı brükselden kalkıyor- Bari Antwerp'e gidelim orda bineriz diye düşündük. Sonuç olarak tek aktarma ve 2.5 saat sürmesi gereken yol iki aktarma ve 3.5 saat oldu. Burdan çıkarılacak not, bir daha internetten saatleri not etmeden yola çıkmak yok.

Bu arada tren bileti 34€, ama sanmayın ki o kadar para verince krallar gibi ağırlanıyorsunuz. Gelen tren, ağzına kadar dolu, insanların koridorlarda bile üstüste olduğu bir şey.. Herkes mi haftasonunu Hollanda da geçirmek ister kardeşim?!? Yolun yarısını bu şekilde gittikten sonra sonunda vagonun içine girmeyi ve hatta oturmayı bile başardık. Kapının önünde ciğerci kedisi gibi bakanlara aldırmadan da yayıldık.

Bu arada benim bir vizem olmadığı için ülkeyi terketmemem gerektiği ve arkadaş yolda pasaport kontrolu var dediği için gergin bir yolculuk geçirdiğimi belirtmek lazım. Gel gör ki Schipholden 5dk önce biletlere anca baktılar, pasaportlara ise hiç bakan olmadı. Bir sonraki trenle geri donmek hiç hoş olmayacaktı zira.

Benim cocuhsurfing çalışmalarım sonuç vermeyince, büyük bir şans eseri leyla'nın arkadaşının arkadaşının kanala nazır evinde bir rus hatunla beraber kaldık. Tabi bizi karşılama görevi de 2. arkadaşın arkadaşına kaldı :)) [Suyunun suyu hikayesi] Akşama dair anlatacak fazla bir şey yok, eşyaları attık, bir şeyler yiyip içip eve geri dönüp yattık.

Ertesi gün bizi karşılayan elemanla şehir merkezine doğru gittik, kanallar boyunca yürüdük, manzaralı bi cafe de oturup biramızı içtik. Sonra iyice redlight civarları ve Dam Square e sokulup turumuzu tamamladıktan sonra bizi yalnız bıraktı. Meydanda Madame Tussauds var, ilk baştaki amacımız Johnny Depp'in korsan halinin fotosunu çekmekti, ama gişedeki kadın homur homur diyince parası neyse veririz diyip müzeye girmeye karar verdik. Tabi kazın ayağı gözüktüğü gibi degilmiş, girdikten sonra onla fotoğraf çektirmek de paralıymış, naapalım kısmet. Flickr da gördüğünüz tonlarca foto ne kadar şeberdiğimizi anlatmaya yeter sanırsam.... [ps: o einstein ışıkçı değil arda]

Geceyi de her türk erkeğinin hayali olan red light district te geçirdik. Aslında sokak boyunca en az 10 kere yürüdük, birtürlü düzgün çıkmayan fotolar çektik desek daha doğru. Azimle iş tutan ablaları da çekmeye çalıştım ama hepsi radar gibiler maşallah. 50m den rahatlıkla farkedip perdeyi kapıyolar, cama vurmaya başlıyolar falan. Anlamadığım nokta yoldan geçen her herifi yatağına atmaya çalışan bir insan fotoğrafının çekilmesinden niye utanır? (Dipnot: bunların bir kısmı çok güzelken, şahsi kanaatimce kalan kısmının asıl heriflere para vermesi lazım) En azından Pazarlıkla meşgul olduğundan beni farketmeyen tek ablayı belgelemeyi başardım.

Pazar gününe geçersek. Bir türk lokantasına girip deli gibi bir kahvaltı yaptık, biraz sokaklarda dolaştık. Sonra arkadaşla buluştuk, bizi Amsterdamın biraz dışında eski yerleşim yeri havası verilmiş, müzeli, yeldeğirmenli bir yere götürdü. Adını tam hatırlamasam da Zaanse tarzı bir yer. Tabi geç gidince ve bu avrupalılar 5 ten sonra çalışmayınca ne bir müzeye ne de bir değirmenin içine girebildik ama :( Amsterdama gelip caz dinlememek olmaz diye gidecek bir kafe aranırken kendimizi şans eseri konserde bulduk ve böylece turumuzun sonuna geldik.

Mutlu yıllar Ardaaa....

Kartın işte burda.
Bazı arkadaşların da diğer konuda görevini yerine getirdiğini ya da getirceğini umuyorum...

Top 10 reasons to date an ENGINEER

facebookta dolaşırken gözüme ilişti, paylaşayım dedim.

10. The world does revolve around us... we choose the coordinate system.
9. No "couple" enjoy a better "moment".
8. We know how to handle stress and strain in a relationship.
7. We have significant figures.
6. We understand the motion of rigid bodies.
5. Projectile motion: Do we need to say more?
4. Engineers do it to specification.
3. According to Newton, if two bodies interact, their forces are equal and opposite.
2. We know it's not the length of the vector that counts, but how you apply the force.
1. WE KNOW THE RIGHT HAND RULE!

Pink Floyd

Bugüne şarkı hediye ederek başlıyorum.. Sabah sabah dinleyip mutlu olmanız için :))

the grass was greener
the light was brighter
with friends surrounded
the night of wonder



Klibinin de ilk gördüğüm günden beri hastayımdır aynı zamanda

Gereksiz alışveriş nasıl yapılır?

Cumartesi günü beni gezdirme görevi üstüne yıkılan İlker le beraberdik. Önce yıllardır sayıkladığım IKEA ya, ordan da Antwerps'e ve Decatlon a gittim.. Neyse IKEA dan bir şey almadan çıkmayı başardım en azından ama bunun altında bir evim olmadığı gerçeği yatıyor. Gene de yılbaşı olsun, doğumgünüm olsun böyle bir şey hediye etmek isterseniz hiç itiraz etmem :)



Antwerp deki decatlon kesinlikle Paris tekinden büyük, hatta depo gibi bir şey. Üstüne atlanılabilecek de bir tomar şey var. Bu arada farkettim ki 12-14 yaş grubu kıyafetler benim için üretilmiş adeta (o kadar da şişman değilim demek ki:)) Neler aldın diye sorarsanız: tırmanış ayakkabısı, şişme yatak veeee bomba geliyor at binmek için pantalon...

ps: Antwerp de nargileci varmış, nasıl buram buram koktu mübarek, aş erirsem sanırsam 1-1.5 saat uzaklıkta.