RSS

Müslümanlık nedir ne değildir?

Geçen gün komşumu mutfakta tanımadığım iki adamla dini bir şeyler konuşurken bastım. Bizimki sanki iş görüşmesindeymiş gibi sus pus oturuyor, diğerleriyse işte "neye inanırsın", "sence ölümden sonra noolcak", kilise milise bir şeyler soruyolar. Konuyu nereye varacak diye kahvemi oyalanarak almama rağmen sadede varamadan arkadaşlara iyi günler dileyip, rahatsız ettiğim için özür dileyip odama çıktım.

Çıkmasına çıktım ama bir yandan da lan kilise de işe mi gircek, bir iki kere pazar ayinine gittiydi, allah allah ev adresini alıp bir de ziyarete mi geliyolar diye garip soru işaretleriyle oturuyorum. Adi yukarı geldikten sonra msn deki konuşmadan aklımda kalanları aktarıyım.

- Hayırdır abi, nooluyor?
+ Nasıl nooluyor?
- Ne biliyim, öyle sus pus oturuyodun, çocuklar sorguya çekiyor gibiydi. Ben geldim diye mi öyle ezildin?
+ Evet, sen geldin diye
- Pardon
+ Yok, dalga geçiyorum. Konuşuyoduk işte. Kitaplarını almak istedim de
- (Saf saf) incili mi?
+ Yok, prophet lerini..
- Hmmm.. öyle mülakatla sattıklarına göre içinde büyük sırlar olsa gerek (Bir yandan da o ne ola ki diye düşünüyorum)
+ Ne sırrı
- Ne bileyim, okuyup sen öğrencen. Her şeyi benden bekleme

Tamam şimdi biraz dalga geçtiğimi kabul ediyorum ama bu günlük hayatta her gün karşılaşılan ya da bana göre mantıklı olan bir durum da değil. Neyse dün akşam otururken bunu Deniz'e anlattıktan sonra burdaki dinlerle ilgili anektodlara bir daldık. Belçikalıların manyak olanlarını geçip başlığımıza geri dönüyorum.

Efendim IMEC te çalışan Pakistanlının teki müslümanmış, oruç falan tuttuğunu bildiğinden bir gün kızımız "Iyi bayramlar" demiş. Eleman "Yok daha bizde bayram olmadı" diye cevap vermiş. Tabi deniz dumur bir şekilde:

- Nasıl ya, Mekkeden bunu bize söylemiyorlar mı, zaten ayın konumuna göre karar vermiyor muyuz?
+ Yok bizde bilginler toplanıp karar veriyor, hava bulutluymuş, ayı göremedikleri için bekliyoruz
- Sizin orda uydunuz yok galiba, astronomi diye bir şeyin varlığından da haberdar değilsiniz sanırsam..

Bu olayın başka bir versiyonu daha var. Ramazanın ilk günü, gene deniz sorar:

- Eee ramazan da geldi, oruç tutuyo musun?
+ Evet, ben 3 gün önce başladım.
- Iyi de ilk gün bugün, acelen neydi
+ Valla bizim bilginler öyle karar verdi

Tek kafasında tahtası eksik, kulaktan dolma bilgileri hiç sorgulamadan, araştırıp öğrenmeden kabul eden, hala 1300 sene önceki şartlara uygun yaşamaya çalışan tiplerin güzel memleketimde olduğuna inanan bir insan olarak bu hikayeyi duyunca güleyim mi oturup bir sevineyim mi bilemedim.

Dünyada insan sayısı kadar tarikat vardır. Laf doğru mu ne hakkaten?

Aachen

Cumartesi günü Christmas Market'i görmek üzere Deniz'ler ve IMEC ten bir kaç insanla birlikte Aachen'a gittik. Benim yola çıkmadan önce bilmediğim ufak bir ayrıntı ise bu güzide şehrimizin Almanya'da olduğuydu. "Iyi de kimse bana demedi ki, pasaportumu almadım ben yanıma" :)) Neyse sınır diye bir şey olmaması hakkaten güzel bir şey. Gün boyunca bana en komik ve ilginç gelen nokta ise yola çıktıktan yarım saat sonra "Hollanda'ya hoşgeldiniz", ondan 20dk sonra da "Almanya'ya hoşgeldiniz yazmasıydı. Şöyle bir an gaza gelip, kassak bir günde kaç ülke gezebiliriz acaba diye düşünmedim değil.

Bu market dedikleri, şehir meydanına kurulmuş ahşap kulübeciklerde hediyelik eşya, yiyecek içecek ve sıcak şarap satılmasından ibaret. Aralar hınca hınç dolu olduğundan kağnı hızıyla ilerliyorsunuz falan filan. Şehrin başka bir tarafını gezmediğimden yorum yapamıyorum ama tek diyeceğim bu almanların yaş ortalaması baya yüksek, kendini huzur evinde hissetmemek elde değil korkarım.

Paris Revisited

Aylardır beklenen an sonunda geldi de geçti.. Bu avrupa ırkının aylar öncesinden organizasyon yapması nedeniyle yanlış bildiğimden bir ay öncede aynı heycanı yaşamış, 2 gün önceden öğrenip yalnış zamanda gitmekten son anda da olsa yırtmıştım. Olay şöyle gelişir.

(Alev'e)
- Geldin mi İngiltere'ye nasıl gidiyor? Bir de biz kimde kalcaz?
+ Yoo... 13 ünde uçuyorum (Dialog esnasında ayın 15'i)
- Ha, bi dahaki ay yani. Iyi ki bilet almamışım..

Bilmeyenler için beni İsveç'e sokmak için elinden geleni yapmış, evlerinde ağırlamış ailemizin babasının doğumgünüydü. Bu sene değişiklik yapıp Paris'te kutlamaya karar verip, onlarla birlikte kalan insanların bir kısmını da doğum günü partisine çağırdılar. Özetle küçük çaplı bir CS meeting'i de denebilir.

Toplamda 4 gün Paris'te olsam da sevgili metro çalışanlarının grev yapma kararı nedeniyle bu gün sayısı nerdeyse 2 ye indi. Neymiş efendim eskiden (taa trenlerin kömürle çalıştığı zamanlarda) zor meslek olarak görüldüğünden bunlara bir takım ayrıcalıklar verilmiş (ie. erken emeklilik) ama artık teknoloji geliştiğinden hükümet bunu değiştirmek istiyor. Bunlar da hala işlerinin çok zor olduğunu iddia edip haklarından vaz geçmek istemiyorlar ve belli zamanlarda hayatı felç ediyolar. Ray da gitmenin nesi zorsa, alet kendi kendine bile yapabiliyor!!!

İlk gün 2 civarı Paris'e varmamarağmen Marie'nin evine ulaşmam nerdeyse 5 i buldu (normal şartlarda en fazla 1 saat sürerdi, o bile fazla), benle aynı gün gelen Larslarsa hava alanı trenlerinin hic birinin çalışmaması sonucu otobüs ve trafik sıkışıklığı ile 7 civarı ulaşmayı başardılar. Biraz birlikte oturduktan sonra -bir gözüm görmüş diğer gözüm gormemişken- Marie scooterla beni kalcağım yere bıraktı, yoksa al sana en az 2 saat daha yol. Arabalar beklerken aradan motosiklet ile süzülmeye bayılıyorum :))) [Ankara metro çalışmaları sırasında ODTU den kızılaya 10dk da inmeyi başardığım o güzel günü hiç unutamam, otostopa motor durması dumur hakkaten ama]

İkinci gün öğlen civarı ben Yann'larla (ben isveçteyken onlar da Larsları surf ediyordu) Gare Saint Lazarre civarında buluştum, sonra yavaş yavaş Concorde tarafına yürüyüp kalanları ordan topladık. Jardin des Tulleries den Louvre bir yolculuk, ordan Seine kıyısına geçiş, bir kafede atıştırma ve sıcak çikolata, Notre Dame, Institut du Monde Arabe çatışından kuş bakışı Paris, sonra ara sokaklarda kaybolarak lokantaya yolculuk... Kalanlarla da orda buluştuk, Marie scooterıyla Alev'i de kapıp geldi. Bu arada belirtiyorum sonunda protakallı olmasa da ördek yemeyi başardım :)))

Pazar günü Yannlarda öğlen yemeği, menüde de Raclette vardı. İlk başta Alev'le biz hiç gitmesek, zaten az vaktimiz var şehri dolaşsak diye düşünüyorduk ama sonra "aman canım nasıl olsa ikimiz de daha önce yeterince gördük, hadi milletle zaman geçirelim" diye karar verdik. Havanın o gün deli gibi soğuk olmasına dayanarak diyorum ki doğru kararı vermişiz. Yann'lar şehre 15-20 dk uzaklıkta suburb de yaşıyolar, tabi banliyöyü kaçırınca bu yol 1.5 saat de sürebiliyor. Tonla erimiş peynir ve patates yedim sanırsam, ama güzeldi, benim tost makinesinde peynir eritip yemem yadırganırken bunun nerdeyse milli yemek olması ilginç tabi ama...

Yemek, pasta, şampanya derken partimizi bitirip hep birlikte Paris'e dönüp galeries lafayette ve opera civarını şöyle bir turladıktan sonra insanlarla vedalaştık. Herkes evine dönerken biz iki manyak "erken biraz daha gezinelim" diyip nehir kıyısına inmeye ve gece fotoğrafları çekmeye karar verdik. Tabi yol ortasında başlayan yağmuru hesaba katmamış olsak gerek ki, nehre yaklaştığımızda kendisi dağnağın allahına çevrilmişti, 2-3 foto çekip kendimizi bir italyan restoranına atıverdik. Sanki az önce yemekten kalkmamış gibi oturup utanmadan üstüne pizzamızı da yedik :)

Alev'e söz verdiğim kısma gelirsek, günün son ve de beşinci tatlısını da üstüne yedik. Kahvaltıda ben pain au chocolade, alev pain au apricot, üstüne bu kesmedi diyip brioche ve feuillette, doğum günü keki ve son olarak canole (aha bunu attım, alev bir el at). Göbeğimin son durumu hakkında ufak bir bilgi verebildiysem ne mutlu bana :)

Pazartesi ve son günümüz ise Brioche Dore de kahvaltı, Champs Élysées de yürüyüş, mağazalara dalış, alışveriş ve bir kahve ve tatlı molası ile bitti. 1 civarı gereksiz bir şekilde 4 ve 5 teki geri dönüş vasıtalarımız yakalayabilmek için şehirle vedalastık. Sonuç olarak grev zamanı bir daha Paris'e gitmek mi? Asla!!..

Fountainebleau

Gene her zamanki gibi oldukça geriden geliyorum. 2 hafta önce bouldering yapmak için LUAK tan 30 kişi civarı bir grupla yola çıktık. Buranın adetleri biraz garip ama, bizde etkinlik olunca haftalar öncesinden ortalık birbirine katılarak otobüs ayarlanır, kimin kimle kalcağı çoktan bellidir falan. Bir gün öncesine kadar benim gidip gitmeyeceğimin belli olmamasının nedeni ise kimin naapcağının belli olmaması. Haftalık perşembe içmesine gidip arabası olanların birine yamanmak ve malzeme ayarlamak şeklinde gelişiyor olay.

Hans sağolsun, (Geldim geleli benle 1-2 cümleden fazla konuşan bir belçikalı olarak kendisini seviyoruz) daha ben sormadan arababada yer var dert etme dedi. Uyku tulumumu ve matı ayarladı, üstüne bir de çadırında yer verdi, insan daha ne ister. Hakkaten niye bilmiyorum ama çadır hayatının odamdan daha rahat olduğunu düşündüm. North Face'i ve tabi ki -30luk uyku tulumumu burda saygıyla anıyorum.

Fountainebleau Paris e 50km, burdan da arabayla 3 saat uzaklıkta bir kasabacık. Gece çadırda, gündüz de kayalarda olduğumuzdan kahvaltı dışında pek görme şansım olmadı ama kruvasanları kesinlikle muhteşem. Geçen hafta sonu pariste denemediğimiz türü kalmamasına rağmen öylesini bulamadım. Ona da ayrıca gelecem Alev'in isteği üzerine :)



Onun dışında boulder yapılan yer kocaman bir parkın içinde yer alıyor, sonbaharın renkleri ve dökülmüş yapraklarla ayrı bir güzeldi. Ama kum taşımıdır her ne haltsa sinir oldum; deli gibi kayıyor, zaten tutacak ve basacak yerlerin çoğu bozuk para genişliğinde stres yaratıyor insan.

Ikide bir makineyi çıkarıp kaldırmaya üşendiğimden doğru düzgün foto çekmedim denebilir. Olanlar bu kadar idare edin..



Çifte kavrulmuş

Geleneksel doğumgünü kutlamalarımız koca senede başka gün kalmamış gibi aynı anda doğan Süheyla ve Engin için devam ediyor.. Iyi ki doğdunuz canlarım benim :) Güzel güzel eğlenin bakayım!

Gent

Bu haftasonu long weekend akımına kendimi kaptırmış olsam gerek ki (leyleği havada gördüm de diyebiliriz) kendimi bir kez daha yollara atarak Gent'e gitmeye karar verdim. Iyi ki de öyle yapmışım zira kanımca Belçika'nın en güzel şehirlerinden biri. Aynı zamanda hem küçük, hem büyük; hem mistik hem şirin ve bir sürü kilise vs barındıran bir yer...

Eski şehir merkezi mutlaka görülmeli!.. Gündüz bir güzel akşam başka bir güzel, hangi fotoları koyacağıma karar veremeyip aynı yerin farklı saatlerde 50 tane fotosunu koydum ben de o yüzden flickr a :) Ayrıca 6 ay sonra sonunda gece makineyi kullanmayı başarabildiğime inanıyorum, mutluyum huzurluyum. (kapkara fotolara elveda)

Nehir kenarında süper kokan bir grillci vardı, bir daha mutlaka birileriyle gidip oraya oturmak ve içkimi yudumlamak da şart.

Antwerp


1 Kasım burda All Saints' Day, yani bütün azizlerin günü, olarak kutlanıyor. Dolayısıyla bütün dükkanlar ve iş yerleri kapalı. Günü Leuven de geçirmek anlamsız diye karar düşünüp salı günü CS toplantısında tanıştığım Arjantin'li arkadaşla Antwerp'i gezelim diye kararlaştırıp, parti sonrası uyanabildiğimiz kadar erken kalkıp yollara düştük.

Daha öncede konser ve decathlon bahanesiyle gittimdi ama şehri hiç gezmedimdi, o yüzden şimdi biraz introduction: Antwerp Belçikanın kuzeyinde, Hollanda sınırına yakın burdan ise 1 saat uzaklıkta bize göre küçük ama Belçika standartlarında büyük bir şehir. Aynı zamanda elmascılıkla ünlü ve Avrupa'nın 2. büyük limanı olduğu rivayet ediliyor. Pek çok café, restoran ve kılık kıyafet dükkanı ve vızır vızır giden tramvayları da var.

Yolculuk sırasında ikimizin de yadırgadığı bir şey oldu ve karşımızda oturan Belçikalı oğlan bizimle yol boyunca muhabbet etti. Şimdi bunda ne var diyorsanız bu mesafeli ırkın kendilerine bir şey sorulunca gayet kibar bir şekilde cevap vermek haricinde durup dururken yabancılarla sosyalleştiği hiç görülmemiştir. Şehre varınca merkez şu tarafta diye gösterip, kendi de aynı tarafa gittiği halde bizi yalnız bıraktı o ayrı :)

Günü saatlerce sokaklarda dolaşarak ve muhabbet ederek geçirdik. Şehri genel olarak beğendim, tatil gününde bile hayat vardı, ve kesinlikle muhteşem bir tren istasyonu var..

Bu arada gün boyunca öğrendiklerime dayanarak diyebilirim ki Arjantinle Türkiye sanırım kardeşler, iki ülke arasında gerek yaşam standartları ve şekli, gerekse çalışma hayatı, sosyal imkanlar olsun inanılmaz benzerlikler var. Ya burda böyle böyle ama bizim oralarda başlayan her cümle, "ahaa bizde de öyle valla" diye bitti nerdeyse. Ne güzel bir gün gidersek yabancılık çekmeyeceğiz :p

Iyi ki doğdun Evreen...


Geleneksel doğumgünü kutlamalarımızı yarışmaya Moskovadan katılan arkadaşımızla devam ediyoruz.. Bir uyanayım arayıp diye düşünüp koşturmacada unuttuğum, üstüne 2 gün geçtiği halde numarayı yanıma almayı akıl edemediğimden dolayı hala aramadığım için de özür diliyorum :(

Ps: Cezam neyse çekmeye razıyım.